Zaman; Baki olan Allah’ın fani olan mahlukatı var edip yaşattığı dönem/evre/süre nin genel adıdır. Zamanın içinde var olmaya hayat, hayatta bize ayrılan süreye ise ömür denir.
Zaman kavramı izafidir. Kimisi için çok kısa kimisi için çok uzundur. Kur’an’da, ahiretin bir gününün Allah katında bizim hesabımızla bin yıllık bir süre olduğu, bir başka ayete de ellibin yıllık bir gün olduğu beyan ediliyor.
Zaman, sürekli akış halinde olan anlardan oluşur. Zaman, Allah’ın biz kullarına bir lütfü ve emanetidir Uzun ömürlü olana Allah, zaman yönünden çok lütfetmiştir, az yaşayana da az lütfetmiştir. Genç yaşta ölen birisi için, suçu ne idi? Allah neden genç yaşta canını aldı? denilemez. Karşılıksız iyilik yapana, bana niçin az verdin denilemeyeceği gibi.
Biz şunu bilmeliyiz: Yaşanan her anın, alınan her nefesin verilecek bir hesabı vardır. Sık sık kendimizi sorgulamalıyız: Yaşadığımız hayat dolu mu geçiyor, boş mu? Geçirdiğimiz günlerin hesabını kolayca verebilecek miyiz?
Zaman öyle bir şeydir ki, akışı durdurulamaz, geçmişi telafi edilemez. Birkaç dakika içinde birkaç milyar kazanabilirsiniz ama birkaç milyarla geçen zamanı geri getiremezsiniz.
Hayatta başarılı olanlar, zamanı iyi kullananlardır.
Zamana hükmeden hayata hükmeder, hayata hükmedenler ise dünyaya hükmederler ve tarihte iz bırakırlar.
Batılı filozof Dekart’ın hareketine göre insanlar saatini ayarlarmış. İmam Şafi der ki: “Zaman, kılıç gibidir, eğer siz onu kesmezseniz o sizi keser.”
Peygamberimiz (s.a.v.) kıymeti pek bilinmeyen iki nimetin önemine dikkat çekmek üzere şöyle buyurmuştur:
“İnsanların çoğunun kıymetini bilmediği iki nimet vardır:Bunlar;sıhhat ve boş zamandır..”
İnsanlar, gençliklerinde para kazanmak için sıhhatlerini,yaşlılıklarında ise sıhhatlerini kazanmak için paralarını harcarlar.Sonuç çoğunlukla elem,ıstırap ve pişmanlıktır. An bu andır, dem bu demdir. Yaşanmayan yada boşa giden zaman israf edilmiştir, telafisi yoktur.
Tekasür suresinin sekizinci ayet-i kerimesinde, “Sonra o gün (kıyamet günü) her türlü nimetten mutlaka hesaba çekileceksiniz” buyurulmaktadır. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
“Ademoğluna kıyamet günü şunlar sorulmadıkça asla yerinden ayrılmaz:
Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden, İlmi ile ne yaptığından, Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve Bedenini nerede yıprattığından” (Tirmizi,no: 2419)
Yapılan araştırmalar,insanların çoğunun ömürlerini pek de verimli kullanmadıklarını ortaya koyuyor. Yetmiş beş yıl yaşayan, yüksek okul mezunu düzenli ve normal bir hayat süren insanın faaliyetleri, harcadığı saat ve dakikalar dikkate alınarak hesaplandığında ortalama olarak ortaya şu ilginç tablo çıkmıştır. Evet yetmiş beş yıllık düzenli bir ömrün;
Yirmi bir yılı uykuda,on yılı iş hayatında, on yılı istirahat,tatil ve eğlencede, üç yılı tahsilde,üç yılı ibadette,dört yılı yemekte, iki yılı temizlik işlerinde,dört yılı yolculukta,iki yılı durak ve muhtelif yerlerde beklemede,üç yılı misafirlik ve sohbette,üç yılı da hastalık ve beklenmedik meşguliyetlerde geçmektedir. Bu hesaplamaya hayatın ilk on yılı, yani çocukluk dönemi dahil değildir. Uyku,tatiller, beklemeler ve çocukluk yılları toplandığında ömrün yarıdan fazlasının değerlendirilemediği ortaya çıkmaktadır. İnsanın uykuya ve dinlenmeye olan ihtiyacı inkar edilemez. Ne var ki ömrün kalan kısmının da iyi değerlendirildiği söylenemez.
Yaptığımız hesapta, düzenli ibadet yapan birinin ömrünün toplam üç yılın ibadetler geçtiğini görüyoruz. Fakat,gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan ve İslami bir hayat tarzını benimseyen insanın yaptığı her iş, hatta uykusu dahi ibadet sayılır.
“Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” şeklinde eski bir deyiş vardır. Yani balığın,hayat kaynağı olan suyun kıymetini, suyun içinden çıkınca anladığı gibi, insan da nimetlerin ve imkanların kadrini onları kaybedince anlar. Eyvah demeden Allah diyenlerden olursak, sonuçta da pişman olanlardan olmayız
Allah Kur’an-ı Kerim’de bazı surelere, zamana yada zamanın bir anına yemin ederek başlar. Ve’l-asr, ve’l-fecr, ve’d-duha, ve’l-leyl…Bu Kur’ani tarzdan, Allah’ın zamana ne kadar değer verdiğini anlamalıyız.
Allah zamanı takip etmemiz ve onu değerlendirerek iyi işler yapmamız, ibadetlerimizi zamanı takip ederek yerine getirmemiz için güneş, ay, dünyanın kendi etrafında ve güneşin etrafında dönüşünü, ayın dünya etrafında dönüşünü bir hesaba göre planlamıştır. Dünya’nın kendi etrafında dönmesinden bir gün, Dünya’nın güneşin etrafında dönmesinden ise mevsimler ve bir yıl ortaya çıkar. Ayın Dünya etrafında dönemsiyle ise kameri ay oluşur. “Eş-şemsü ve’l-gameru bi hüsban” (Rahman,5)(Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.
??????????? ????????? ???????????? ????????? ??????????? ????? ???????????????????? ????? ?????????? ?????????? ????????????? ??????? ?????????????? ??????????????? ?????? ?????????? ???????????? ??????? ?????????????????? ??????????
“Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.”(17/İsra,12)
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:
İbn-i Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) omzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol, akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap." (Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25 (2334)
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor. Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır." (Buhârî, Rikak 4)
Peygamberimiz(s.a.s)’in “İki günü eşit olan ziyandadır” hadis-i şerifini hepiniz bilirsiniz. Buna güre sürekli artan bir tempo ve kalite ile yararlı işler yapmamız gerekiyor. Bir çoğumuz, ah bir genç olsam, dünyaya yeniden gelsem, diye hayıflanırız. Bu hayıflanma aslında boş geçen zamanın o kişide bıraktığı burukluktur. Hayıflanmanın yararı yok. Her yaşın bir özelliği ve güzelliği vardır. Her yaşta yapılabilecek yararlı işler vardır.
Plansız günlük hayat, amaçsız ve bilinçsiz aktiviteler, TV ve internetin bilinçsiz kullanımı, son yılların zaman öldüren silahlarıdır. Zamanını öldüren hayatının bir kısmını da öldürdüğünü bilmelidir. Öğrencilere, boş zamanlarında ne yaparsın? diye soruluyor, o da kitap okurum, ders çalışırım, top oynarım vs vs cevaplar veriyor. Bir defa insanın boş zamanı olmaz, ikincisi, ders çalışma ve kitap okuma boş zamanı savuşturmak için yapılacak lüzumsuz bir iş değildir.
Aslında boş geçen zamanımız yok. Her anı lüzumlu yada lüzumsuz bir takım işlerle geçiriyoruz. Ömür bir şekilde su gibi akıyor ve geçen zaman ömür sermayesinden harcanıyor. Boş geçen zamanlar bir gün derin bir pişmanlık olarak bizi saracak ve mutsuz edecektir.
Bir gün Bağdat’ta pazarda buz satan bir adamın şöyle bağırdığı duyuluyor: “Her an sermayesi tükenmekte olan bu adam yardım edin.” Adam adeta insanlara tükenmekte olan ömür sermayesine dikkat çekerek öğüt veriyor.
Şu kimseler zamanını değerlendirmiş sayılırlar:
· Bir öğrenci olarak bir eğitim programında okuyanlar,
· Evini geçindirmek, helalinden para kazanmak için çalışan hane reisi,
· Hem yararlı bir iş ile hem de ibadetle meşgul olanlar,
· Kitap okuyanlar, yararlı sohbet yapanlar,
· Sıla-i rahm için, tarihi ve tabii yerleri ibret nazarı ile görmek için seyahat edenler,
· Öğrenmek amaçlı TV izleyen,konferans, vaaz,sohbet vs dinleyenler ,
· Aile fertleri ile oturup sohbet edenler,
· Evinin işi (temizlik,yemek yapma, çeşitli hizmetler) ile meşgul olan bayanlar,
Emeklilik, işe yaramazlık yada iş göremezlik sebebi ile işten çekilmek değildir. Emekliliği, daha düşük tempo ile çalışmak üzere yapılan iş değişikliği olarak görmek gerekir.
Şu kimseler zamanını israf etmiş sayılırlar:
Yedi-sekiz saatten fazla uyuyanlar,
· İş aramak yerine kahvehanelerde oyun başında duman altı bir halde vakit geçirenler,
· Seçici davranmadan her türlü TV programını izleyenler, internette gelişi güzel sörf ve chat yapanlar,
· İbadet saatlerini gafil geçirenler,
· Anlamsız ve yararsız hobilerle uğraşanlar,
Şu kimseler de ömürlerini israf etmiş sayılırlar,
· Hayırlı bir evlat yetiştirmemiş, en azında bir öğrenci okutmamış olanlar,
· Sadaka-i cariye sayılacak bir kalıcı bir eser bırakmamış olanlar, dikili bir ağacı bile olmayanlar,
· Sosyal hayatın işleyişi bakımından varlığı ile yokluğu eşit olanlar, ve varlığı topluma yük olanlar,
Hz Ömer’e atfedilen “Bu gün Allah için ne yaptın?” soru-suna isabetli cevap verebiliyorsak, zamanımızı ve ömrümüzü doğru ve verimli değerlendirdiğimizi söyleyebiliriz.
Bu gün itibarı ile çocuklarımız karne alarak tatile girecekler. Arapça bir kelime olan tatil, atalet kökünden gelir ve boş durma, bir iş yapmama ve işe yaramama anlamlarını ifade eder. Müslümanın hayatında tatil değil istirahat olabilir. Güzel yerleri ve tarihi mekanları gezmek ve ibret nazarı ile incelemek de Allah’ın emridir. Bizler, istirahatı bile daha verimli bir çalışma temposuna hazırlık olarak yapmalıyız. Yıllık izinler, yaz tatilleri, bayram tatilleri, akraba ve dostluk bağlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekirken, eğlence yerlerinde hoşça vakit geçirme fırsatı olarak görülmeye başlandı. Bu anlayış ve uygulamalar da tatillerin kelime anlamına uygun olarak atalete dönüştüğünü göstermektedir.
Tükettiğimiz her nefesin hesabı sorulacağına göre hesabı kolay olan işlerle meşgul olalım.
Zamanı verimli, ömrü bereketli, hesabı kolay bahtiyar mü’minlerden olmamız dileği ile